Alman devlet televizyonu ARD romancı Orhan Pamuk'un Kanal D televiziyonu tarafından tertiplenen bir proğramda kendisine karşı Ergenekon örgütünün 2006 yılında suikast planları olduğunun ve bundan dolayı Türkiye'yi terkettiğine dair açıklamalarına geniş yer verdi.
ARD'nin naklettiğine göre Pamuk İstanbul-Beyoğlu'nda, İstiklal Caddesi'ne yakın küçük bir restorantta bir Ergenekon timi tarafından vurulacaktı. Pamuk, Türk emniyet birimlerinin Ergenekon suikast timini elektronik takibe aldığını ve böylece erken karşı tedbirler alınabildiğini ifade ederken bizzat Ergenekon suikast timinin telefon bantlarının kendisine polis tarafından dinlettirildiğini vurguluyor.
Pamuk, suikast planlarının ortaya çıkmasıyla Columbia Üniversitesi'nin bir davetini kabul ederek 2007 yılı başlarında New York'a taşınmıştı. Bu tarihden itibaren kenisine ayrıca Türk hükümeti tarafından koruma görevlileri tahsis edilmiş.
Hala geniş güvenlik tedbirleri altında New York'da ikamet eden Pamuk'a Avrupa'da ve özellikle Almanya'da olan büyük ilgi Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı vesilesiyle yeni bir boyut kazandı. Bu yılki Frankfurt Kitap Fuarı'nın konuk ülkesi Türkiye olması ve Pamuk'un "en büyük Türk yazarı" olarak Batı'da kabul görmesi, yazarın son aylarda Avrupa medyasının yeniden odak noktasında olmasını sağlamış durumda.
Avusturya'da yayınlanan Kleine Zeitung gazetesinin Orhan Pamuk ile yaptiği röportajın (tam metin) tercümesi:
ARD'nin naklettiğine göre Pamuk İstanbul-Beyoğlu'nda, İstiklal Caddesi'ne yakın küçük bir restorantta bir Ergenekon timi tarafından vurulacaktı. Pamuk, Türk emniyet birimlerinin Ergenekon suikast timini elektronik takibe aldığını ve böylece erken karşı tedbirler alınabildiğini ifade ederken bizzat Ergenekon suikast timinin telefon bantlarının kendisine polis tarafından dinlettirildiğini vurguluyor.
Pamuk, suikast planlarının ortaya çıkmasıyla Columbia Üniversitesi'nin bir davetini kabul ederek 2007 yılı başlarında New York'a taşınmıştı. Bu tarihden itibaren kenisine ayrıca Türk hükümeti tarafından koruma görevlileri tahsis edilmiş.
Hala geniş güvenlik tedbirleri altında New York'da ikamet eden Pamuk'a Avrupa'da ve özellikle Almanya'da olan büyük ilgi Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı vesilesiyle yeni bir boyut kazandı. Bu yılki Frankfurt Kitap Fuarı'nın konuk ülkesi Türkiye olması ve Pamuk'un "en büyük Türk yazarı" olarak Batı'da kabul görmesi, yazarın son aylarda Avrupa medyasının yeniden odak noktasında olmasını sağlamış durumda.
Avusturya'da yayınlanan Kleine Zeitung gazetesinin Orhan Pamuk ile yaptiği röportajın (tam metin) tercümesi:
Pamuk: Türkiye henüz AB'ye hazır değil
Sayın Pamuk, Nobel ödülü hayatınızı değiştirdi mi?
Pamuk: Şöyle düşünmüştüm: Bu benim hayatımı değiştirmez. Bu yanlıştı. Karakterimi değiştirmez, daha doğru olurdu. Nobel ödülü benim için emeklilik manasına gelmez. Kariyerimin ortasında erken bir hediye oldu. Fakat bir makina gibi tüm gücümü hala roman yazmaya adıyorum.
Ülkenizi eleştirdiğinizde hangi reaksiyonları alıyorsunuz?
Pamuk: Her türlü rekasiyonları alıyorum: ölüm tehditlerinden, mahkeme davalarına, sokakta görgüsüz sağcıların kin dolu bakışlarından takdir ve samimi sevinçe kadar. Kamuoyunun dikkati nazarında olan bir insanın alabileceği tüm reaksiyonları alıyorum. Ve bunlar kabullenebileceğimden fazla.
Ölüm tehditlerinden dolayı ülkenize sırt çevirecekmisiniz?
Pamuk: Nobel ödülünden bu yana devamlı hükümet tarafından bana tahsis edilen korumalar ile yaşıyorum. Bu belkide şöhretin bedeli; yani Dünya'nın bu bölgesinde meşhur olmanın, sonra burdaki politikaların amansızlığından ve nihayet kıskançlık ve hasetten dolayı. Yalnız bu sırf Türkiye'de olan bir sey değil. Avrupa'ya baktığımda korunmaya muhtaç önemli İtalyan, Hollandalı, Fransız entelektüeller görüyorum. Kendi vaziyetimi şöhretin getirdiği bir ceza olarak kabullendim. Şu anda korumalarım gerçek birer arkadaş oldular.
Türkiye AB için ve AB Türkiye için hazırmı?
Pamuk: Simdilik Türkiye henüz AB için hazır değil. Yazarlara karşı olan hoşgörüsüzlük, azınlıklara karşı olan baskıcı tavırlar, bütün bunlar tez vakitte AB'ye alınmak istenen bir ülkenin lehinde olan şeyler değil. Fakat karamsar değilim. Son on yıl içinde Türkiye fikir özgürlüğüne doğru oldukça yol aldı, azınlıklara karşı sayı arttı. Fakat milliyetçi cenahtan AB sürecine karşı oldukça büyük direniş mevcut. Kimse adını vermiyor ama bunun ardında bir kavga var. Bir yandan açık toplum, fikir özgürlüğü ve tam demokrasi için ve diğer yandan gelenekçi, otoriter ve hoşgörüsüz bir toplum için.
Bu çatışmadan dolayı her iki tarafın söylemleri gittikçe radikalleşmiyor mu?
Pamuk: Girift bir mesele. Bütün siyasal İslamcılar ve Avrupa'da Hiristiyan demokratlar ile kıyaslanacak gruplar mecburi bir şekilde AB karşıtı değiller. Ve laik olan her parti de demokrasi ve insan hakları için mücadele vermiyor. Basitce İslamcılar kötü ve Batıcılar iyi denilemez. Yurt içinde ve yurt dışında hep söylendiği gibi Türkiye'nin siyasi problemleri İslam'dan kaynaklanmıyor. Daha çok hosgörüsüzlük, kıyıcılık ve hoşgörüsüzlük geleneğine dayanan güçlü devlet modelinden kaynaklanmakta. Bu illa İslam'a mal edilemez.
Yine de Türkiye'nin geleceğini AB'de görüyormusunuz?
Pamuk: Tabiki. Türkiye'nin gelecegi Avrupa Birliği'nde olduğuna eminim. Bununla Türk kültürünün Avrupa kültürünün bir parçası olmasını kast etmiyorum. Ama AB'nin bu siyasi ve iktisadi sistemine Türkiye üye olmali. Gerçek bir demokrasiye ihtiyacımız var. İnsan haklarına ve azınlık haklarına saygı gösterilmesi, benim ve bütün diğer yazarların ve gazetecilerin bu ülkede fikirlerini serbestce açıklayabilmeleri.
Türkiye'de İslami geleneğin ve batılı tesirlerin yan yana olması yeni bir kültür mü yarattı?
Pamuk: Malesef dıştan bakıldığında bir kısmıyla gelenek ve İslam'a diğer kısmıyla ise Avrupa ve Batı'ya bakan bir millet manzarası arz ediyoruz. Ama bu görüş yanıltıcıdır. Benim temsil ettiğim görüş her Türkün bağrında bu iki yüreğin atamsıdır. Biz iki parçaya ayrılmış bir millet değiliz, tezatlarla dolu bir milletiz. Bu ülkenin siyasi liderliğine yönelttiğim itham, yeni bir şeyin oluşmasına olanak sağlayacak bir ortak kültür geliştiremedikleri yönündedir. Roman yazmak, edebiyat ve genel manada sanat bu meselenin hakkını vermek için en azından bir çaba olabilir.
Kleine Zeitung 10. 10. 2008, röportaj: Günther Schilhan
Tercüme: Algabal
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen