Almanya, İsviçre ve Avustruya Ilısu Barajı Projesi'nden çekiliyormuş...
Alman hükümeti, Ilısu Barajı Projesi'nden çekileceğini açıkladı. Alman yetkililer bu kararın İsviçre ve Avusturya tarafından da benimsendiği ve üç ülkenin ortak ve koordineli bir tavır içinde olduğunu belirtiyorlar.
Başta Almanya olmak üzere, Ilısu projesi için verilen devlet kredi garantisi birtakım koşullara bağlanmış ve bu koşulların yerine egtirilmesi için Türkiye'ye bir 'yol haritası' dayatılmıştı. Kredi koşullarını denetleyen komitenin Türkiye'ye yaptığı son ziyaret sonunda Türkiye'nin 153 paragraftan oluşan 'ön koşullar kataloğu' üzerinde hala ciddi bir çalışmaya girmediği ve Türk yetkililerin bu konuda son derece isteksiz oldukları neticesine varıldı. Almanya Dünya Bankası uzmanlarından Michael Cernea başkanlığında çalışan komitenin verdiği rapordan sonra "Ilısu Projesi'nden ümidini kestiğini" açıkladı.
'Kalkınma'nın beraberinde getirdiği sorunlar
Kredi garantisi için öne sürülen koşullar Ilısu projesi ile gündeme gelen çeşitli boyutlardaki sosyo-ekonomik, ekolojik ve kültürel problemler ile ilgili.
Ilısu barajı, başta tarihi-arkeolojik öneme sahip olan Hasankeyf olmak üzere toplam 198 yerleşim birimini tamamen veya kısmen su altında bırakacak. Alman Focus dergisinin sosyolog ve Dünya Bankası uzmanı Ayşe Kudat'dan naklettiği bilgilere göre yerleşim birimlerinin mecburi boşaltılmasından 78.000 insan etkilenmekte. Buna karşın resmi Türk makamları 43.000 kişinin yerleşim değişimine dahil olduğunu açıklarken, proje yetkilileri ancak 12-15.000 kişiden bahsetmekte. Frankfurter Rundschau gazetesi ise yerleşim değişiminden etkilenen bölge halkını "65.000 kadar" ile okuyucularına bildirmekte.
Ayrıca ulusal ve uluslararası gözlemciler tarafından yerleşim değişimine dahil olan bölge halkına yönelik yeni iş ve geçim sahaları sunulmasında tam bir belirsizliğin hakim olduğuna dikkat çekilmekte.
2002 yılında kamuoyuna açıklanan projeye, Dünya Bankası tarafınca "Doğal çevreye ve topluma büyük ve telafisi mümkün olmayan zararlar getireceği" gerekçesiyle mali destek verilmemişti. 2003 yılında Türk hükümeti Alman, İsviçreli, Avustruyalı ve Türk firmalarından oluşan bir konsorsiyum ile yeniden görüşmelere başlamış ve 2007 başlarında Almanya, İsviçre ile Avusturya ihracat kredi acentaları projeye katılan Andritz, Züblin ve Alstom inşaat firmalarına kredi garantisi vermişti. Sonrasında ise bir bankalar konsorsiyumu projeye 450 miyon Euroluk bir kredi açacağını bildirmişti. Yalnız Almanya, İsviçre ve Avusturyalı ihracat kredi acentalarınca verilen kredi garantisi kültürel, ekolojik ve insan haklarına dair birtakım 'ön koşullar'a bağlanmıştı.
Dünya Bankası ve uluslararası 'balans ayarı'
Malum sebeplerden dolayı projeye özellikle Dünya Bankası'nın muhalif olması dikkat çekmekte.
'3. Dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler'e yönelik bir çok benzer 'kalkınma projeleri'ni destekleyen Dünya Bankası Ilısu Baraj Projesi'ni bir 'günah çıkarma fetişi' haline getirdiği intibaını veriyor.
Mesela Çat-Kamerun (Batı Afrika) Petrol Hattı Projesi için Ilısu Baraj Projesi'ne getirilen eleştirilerin aynı yapıldığı halde Dünya Bankası bu projeye 'tam destek' verdi. Yine Ilısu Baraj Projesi'nde olduğu gibi, ilk aşamada 'çevrecilerden ve insan hakları savunucularından daha çevreci ve insan hakklarını önemseyen' bir tutum sergileyen Dünya Bankası son neticede projeye 'yeşil işik yaktı'. Projeye gelen ilk eleştirilerden sonra uluslararası çevreci ve insan hakları örgütleriyle 'yuvarlak masa'larda bir araya gelen Dünya Bankası, son neticede hiç bir aykırı sesi 'takmadığını' duyurdu ve kapitalist finans ve enerji sektörü ile 'işi pişirdi'.
Michael Cernea gibi Dünya Bankası yetkilileri Ilısu Baraj Projesi'ni yerden yere vuruken, Asya, Afrika ve Latinamerika'da onlarca benzer projeyi neden destekledikleri oldukça çelişkili bir tavır olsa gerek.
Cernea, kredi koşullarına dair yol haritası ile ilgili olarak Türk makamlarının (Devlet Su İşleri) yanıltma girişimlerinden şikayet ederken ve Ilısu Projesi'ni "Ekolojik ve toplumsal açıdan Çin hükümetince gerçekleştirilen Üç Vadiler Baraj Projesi'nden de büyük bir felaket ve ayrıca daha kötü planlanmış bir proje" olarak tanımlayan uzmanlara katılırken, hadiseye ister istemez bir siyasi bakış açısı getirmekte.
Bilindiği gibi - dünya görüşü materyalist bir tekamülcülükten-evrimcilikten ibaret olan - Batı, Çin ve İran gibi ülkelerin - temelde aynı kafa ile olsa da - 'kalkınmaları'na karşı.
Ilusu'yu güya salt bir 'hümanist bakış' ile - ki Ilısu Baraj Projesi'nin bölge halkına ve doğa dengelerine getirdiği-getirebilecegi olumsuzlukların büyük bir hakklılık payı var! - bu kadar 'kaynatan' Batı'nın acaba gerçekten hiç bir 'politik art niyeti' yok mu?
Focus dergisinin konuya dair iki sayfalık yazısında 'politik boyut' bayağı 'es geçilmiş' ama 'politik boyuta'la ilgili şu iki çümle bile bize 'çok şeyler anlatmalı': "Baraj politik açıdan da içinde bir hayli patlayıcı madde barındırmakta: Türkiye baraj ile Dicle'nin Suriye ve Irak gibi komşu ülkelere akımını aylarca durdurabilir. Böylece Türk hükümetinin eline çatışmaların yoğun olduğu bölgede (Orta Doğu) bir şantaj potansiyeli geçmiş olacak."
Batı'nın Güneydoğu Anadolu Projesi'nde "şantaj potansiyeli" görmesi; Türkiye gibi bir uysal müttefikine pek güvenmemesini akla getirmekte.
Petrol, gaz, su... 'Dünya Düzeni' çarkının bundan sonra da dönmesi için tam manasıyla 'yaşam iksiri' unsurlar; stratejik unsurlar. Bu unsurların bulunup en hızlı ve verimli bir şekilde faydalanılması kadar bu unsurların 'emin ellerde' kalmaları da hayatidir.
'Gelişmekte olan ülkeler'in mevcut genel kriz ortamında 'kendi kafalarına göre takılmaları' - ki işletilmeye bakılan model Batı'nın 'kriz medeniyeti modeli'dir ve nereye kadar 'gelişeceği'ni kestirmek için kahin olmaya gerek yoktur - herkesin 'can derdine' düştüğüne dair en belirgin delildir.
'Eski efendiler'in can havliyle 'balans ayarı' tutturmaya çalışırken çelişkilerinin de bir o kadar görünmesi yine gözlerden kaçmamalı.
Algabal
Ilısu Baraj Projesi ile ilgili bilgiler (Almanca, İngilizce) ve resmi dokümanlar (Türkçe)
Alman hükümeti, Ilısu Barajı Projesi'nden çekileceğini açıkladı. Alman yetkililer bu kararın İsviçre ve Avusturya tarafından da benimsendiği ve üç ülkenin ortak ve koordineli bir tavır içinde olduğunu belirtiyorlar.
Başta Almanya olmak üzere, Ilısu projesi için verilen devlet kredi garantisi birtakım koşullara bağlanmış ve bu koşulların yerine egtirilmesi için Türkiye'ye bir 'yol haritası' dayatılmıştı. Kredi koşullarını denetleyen komitenin Türkiye'ye yaptığı son ziyaret sonunda Türkiye'nin 153 paragraftan oluşan 'ön koşullar kataloğu' üzerinde hala ciddi bir çalışmaya girmediği ve Türk yetkililerin bu konuda son derece isteksiz oldukları neticesine varıldı. Almanya Dünya Bankası uzmanlarından Michael Cernea başkanlığında çalışan komitenin verdiği rapordan sonra "Ilısu Projesi'nden ümidini kestiğini" açıkladı.
'Kalkınma'nın beraberinde getirdiği sorunlar
Kredi garantisi için öne sürülen koşullar Ilısu projesi ile gündeme gelen çeşitli boyutlardaki sosyo-ekonomik, ekolojik ve kültürel problemler ile ilgili.
Ilısu barajı, başta tarihi-arkeolojik öneme sahip olan Hasankeyf olmak üzere toplam 198 yerleşim birimini tamamen veya kısmen su altında bırakacak. Alman Focus dergisinin sosyolog ve Dünya Bankası uzmanı Ayşe Kudat'dan naklettiği bilgilere göre yerleşim birimlerinin mecburi boşaltılmasından 78.000 insan etkilenmekte. Buna karşın resmi Türk makamları 43.000 kişinin yerleşim değişimine dahil olduğunu açıklarken, proje yetkilileri ancak 12-15.000 kişiden bahsetmekte. Frankfurter Rundschau gazetesi ise yerleşim değişiminden etkilenen bölge halkını "65.000 kadar" ile okuyucularına bildirmekte.
Ayrıca ulusal ve uluslararası gözlemciler tarafından yerleşim değişimine dahil olan bölge halkına yönelik yeni iş ve geçim sahaları sunulmasında tam bir belirsizliğin hakim olduğuna dikkat çekilmekte.
2002 yılında kamuoyuna açıklanan projeye, Dünya Bankası tarafınca "Doğal çevreye ve topluma büyük ve telafisi mümkün olmayan zararlar getireceği" gerekçesiyle mali destek verilmemişti. 2003 yılında Türk hükümeti Alman, İsviçreli, Avustruyalı ve Türk firmalarından oluşan bir konsorsiyum ile yeniden görüşmelere başlamış ve 2007 başlarında Almanya, İsviçre ile Avusturya ihracat kredi acentaları projeye katılan Andritz, Züblin ve Alstom inşaat firmalarına kredi garantisi vermişti. Sonrasında ise bir bankalar konsorsiyumu projeye 450 miyon Euroluk bir kredi açacağını bildirmişti. Yalnız Almanya, İsviçre ve Avusturyalı ihracat kredi acentalarınca verilen kredi garantisi kültürel, ekolojik ve insan haklarına dair birtakım 'ön koşullar'a bağlanmıştı.
Dünya Bankası ve uluslararası 'balans ayarı'
Malum sebeplerden dolayı projeye özellikle Dünya Bankası'nın muhalif olması dikkat çekmekte.
'3. Dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler'e yönelik bir çok benzer 'kalkınma projeleri'ni destekleyen Dünya Bankası Ilısu Baraj Projesi'ni bir 'günah çıkarma fetişi' haline getirdiği intibaını veriyor.
Mesela Çat-Kamerun (Batı Afrika) Petrol Hattı Projesi için Ilısu Baraj Projesi'ne getirilen eleştirilerin aynı yapıldığı halde Dünya Bankası bu projeye 'tam destek' verdi. Yine Ilısu Baraj Projesi'nde olduğu gibi, ilk aşamada 'çevrecilerden ve insan hakları savunucularından daha çevreci ve insan hakklarını önemseyen' bir tutum sergileyen Dünya Bankası son neticede projeye 'yeşil işik yaktı'. Projeye gelen ilk eleştirilerden sonra uluslararası çevreci ve insan hakları örgütleriyle 'yuvarlak masa'larda bir araya gelen Dünya Bankası, son neticede hiç bir aykırı sesi 'takmadığını' duyurdu ve kapitalist finans ve enerji sektörü ile 'işi pişirdi'.
Michael Cernea gibi Dünya Bankası yetkilileri Ilısu Baraj Projesi'ni yerden yere vuruken, Asya, Afrika ve Latinamerika'da onlarca benzer projeyi neden destekledikleri oldukça çelişkili bir tavır olsa gerek.
Cernea, kredi koşullarına dair yol haritası ile ilgili olarak Türk makamlarının (Devlet Su İşleri) yanıltma girişimlerinden şikayet ederken ve Ilısu Projesi'ni "Ekolojik ve toplumsal açıdan Çin hükümetince gerçekleştirilen Üç Vadiler Baraj Projesi'nden de büyük bir felaket ve ayrıca daha kötü planlanmış bir proje" olarak tanımlayan uzmanlara katılırken, hadiseye ister istemez bir siyasi bakış açısı getirmekte.
Bilindiği gibi - dünya görüşü materyalist bir tekamülcülükten-evrimcilikten ibaret olan - Batı, Çin ve İran gibi ülkelerin - temelde aynı kafa ile olsa da - 'kalkınmaları'na karşı.
Ilusu'yu güya salt bir 'hümanist bakış' ile - ki Ilısu Baraj Projesi'nin bölge halkına ve doğa dengelerine getirdiği-getirebilecegi olumsuzlukların büyük bir hakklılık payı var! - bu kadar 'kaynatan' Batı'nın acaba gerçekten hiç bir 'politik art niyeti' yok mu?
Focus dergisinin konuya dair iki sayfalık yazısında 'politik boyut' bayağı 'es geçilmiş' ama 'politik boyuta'la ilgili şu iki çümle bile bize 'çok şeyler anlatmalı': "Baraj politik açıdan da içinde bir hayli patlayıcı madde barındırmakta: Türkiye baraj ile Dicle'nin Suriye ve Irak gibi komşu ülkelere akımını aylarca durdurabilir. Böylece Türk hükümetinin eline çatışmaların yoğun olduğu bölgede (Orta Doğu) bir şantaj potansiyeli geçmiş olacak."
Batı'nın Güneydoğu Anadolu Projesi'nde "şantaj potansiyeli" görmesi; Türkiye gibi bir uysal müttefikine pek güvenmemesini akla getirmekte.
Petrol, gaz, su... 'Dünya Düzeni' çarkının bundan sonra da dönmesi için tam manasıyla 'yaşam iksiri' unsurlar; stratejik unsurlar. Bu unsurların bulunup en hızlı ve verimli bir şekilde faydalanılması kadar bu unsurların 'emin ellerde' kalmaları da hayatidir.
'Gelişmekte olan ülkeler'in mevcut genel kriz ortamında 'kendi kafalarına göre takılmaları' - ki işletilmeye bakılan model Batı'nın 'kriz medeniyeti modeli'dir ve nereye kadar 'gelişeceği'ni kestirmek için kahin olmaya gerek yoktur - herkesin 'can derdine' düştüğüne dair en belirgin delildir.
'Eski efendiler'in can havliyle 'balans ayarı' tutturmaya çalışırken çelişkilerinin de bir o kadar görünmesi yine gözlerden kaçmamalı.
Algabal
Ilısu Baraj Projesi ile ilgili bilgiler (Almanca, İngilizce) ve resmi dokümanlar (Türkçe)
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen