Sonntag, 29. März 2009

Çin 'GhostNet' ile NATO'yu fişledi mi?

Kanada'nın Toronto üniversitesine bağlı Munck Centre for International Studies (Munck Uluslararası Araştırmalar Merkezi) adlı kuruluşun on aylık bir araştırma sonunucunda ortaya çıkardığı uluslararası bilgisayar casusluk proğramı Alman basınında geniş yankı buldu.

Kanadalı araştırmacıların 'GhostNet' ismini verdikleri proğramın izine yaklaşık on ay önce sürgünde bulunan Tibet hükümeti bürosunun Toronto, Harvard, Oxford ve Cambridge üniversiteleri tarafından desteklenen OpenNet Initiative (ONI) adlı kuruluşa başvurmasıyla rastlandığı belirtiliyor. Tibetlilerin bilgisayarlarında 'gh0st RAT' isimli bir 'truva atı' bulduktan sonra araştırmalarını geniş kapsamlı bir şekilde yürüten uzmanlar, proğramın Çin Halk Cumhuriyet'i kaynaklı olduğunu saptadılar.

Munck Uluslararası Araştırmalar Merkezi adına araştırmaların başında bulunan Robert J. Deibert'in açıklamalarına göre proğramın bir çok ülkede toplam 1295 bilgisayara sızdığı tesbit edilmiş. Özellikle Endonezya, Filipinler, Güney Kore ve Hindistan'da yoğunlaşan proğramın toplam 103 ülkede faal olduğu belirtiliyor. Zarar görenler arasında Batı Avrupa ülkeleri de bulunuyor.

Basına yansıyan haberlerde proğramın Brüksel ve Londra'da bazı kurum ve kuruluşların bilgisayarlarına sızdığı ve bunların arasında NATO'ya ait bir bilgisayarın da bulunduğu ifade edilmekte. Konuyla ilgili NATO yetkililerinden henüz bir açıklama gelmedi.

'Truva atı' olarak bilinen bilgisayar proğramlarının asıl önemi ise gizliliklerinden öte işlevleridir. Munck Centre'in hazırladığı rapordaki "Araştırmalarımız sonuncunda 'GhostNet'in girdiği her bilgisayar üzerinde tam kontrol sağladığını gördük. Doküman indirme veya kamera ve mikrofon açıp kapatmak için gereken komutları verme imkanı sağlanıyor." ifadesi bu işlevin hangi boyutlara kadar varabileceği gözler önüne seriliyor.

Proğramın Çin'den yönetildiğini söyleyen Munck Centre yetkilileri yine de Çin hükümetini doğrudan suçlamaktan sakınıyorlar. Robert Deibert bu temkinli yaklaşımlarını şöyle açıklıyor: "300 milyonluk internet nüfuzuna sahip bir ülkede virüs proğramları yaymak gayet elverişlidir. Bir defa dolaşıma sokulduktan sonra Çin'den komuşu ülkelere ve tüm Dünya'ya yayılması kolaydır. Bu çapta bir cyber casusluk operasyonu ardında CIA veya Ruslar da olabilirler. Üzerine gittiğimiz bu alan gerçekten çok girift ve karanlık."

Illinois (ABD) ve Cambridge (İngiltere) üniversitelerinden araştırmalara katılan uzmanlar ise proğramın Çin devlet kurumları tarafından sürüme sokulduğuna dair bir çok delilin mevcut olduğunu idda ediyorlar.


Cyber casusluk "alışılmış pratik"

Frankfurter Rundschau gazetesi 'GhostNet'in sızdığı bilgisayarların %30'unu "yüksek derecede önemli" olarak sınıflandıran Munck Centre raporuna rağmen ilgili yetkililerin sessizliğine dikkat çekiyor ve bu sessizliğin sebebini cyber casusluğun uluslararası ilişkilerde artık "alışılmış pratik" sayıldığına bağlıyor.

Rusya ve ABD gibi ülkelerin internet üzerinden geniş çaplı casusluk faaliyetlerinde bulundukları sırr olmasa gerek. Frankfurter Rundschau gazetesinin belirttiğine göre Amerikalılar bu alanda NATO partnerleri Almanya'yı dahi 'yoklamaktan' geri durmuyorlar.

Ayrıca son haftalarda medyaya yansıyan haberlerde Alman istihbarat teşkilatının (BND) 2008 yılında dış ülkelere yönelik 2500 cyber casusluk operasyonu gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştı.

Haber: Deutsch-Türkische Nachrichten

Munck Centre raporu (İngilizce)
Cambridge Üniversitesi raporu (İngilizce)

Almanca haber ve kaynaklar:

"Ghostnet" spioniert Computer aus

Internet-Spionage: Ghostnet - der Geist aus dem Netz
Spionagenetz aus China aufgedeckt: "GhostNet" überwacht Regierungen

Sonntag, 15. März 2009

Great Game-Büyük Oyun'da bir çatışma sahası: Avrasya'nın doğal gaz zenginliğine kim hakim olacak? (1)

Yıl başında patlayan Rusya-Ukrayna 'boru hattı savaşı' AB ülkelerini derinden korkuttu. Rusya'nın doğal gaz tekeline bağımlı olan AB ülkeleri, bu tekeli kırmak için alternatif peşindeler. Mesele Rusya karşısında Batı Avrupa üzerindeki hakimiyetini kayıp etmekten korkan ABD'nın de 'can damarı' halini almış durumda.

Mevcut küresel jeopolitik savaşın önemli bir ayagı olarak görülen enerji kaynaklarının kontrol altına alınması, Batı kamuoyunda (yeniden) 'Great Game' başlığı ile anılıyor.

Meselenin dayattığı güncel siyasi manevralara değinmeden evvel - giriş babında ve kısaca - bir 'teorik açılım' yapılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.


1800'lerden 2000'lı yıllara Batı'nın Great Game-Büyük Oyun'u

'Great Game' tabiri, 1837-40 yılları arasında Orta Asya'da vazifeli İngiliz istihbarat subayı Arthur Conolly tarafından ilk defa kullanılmıştır.

Tabir, Hindistan'dan Orta Asya'ya yürüyen Britanya İmparatorluğu ile Orta Asya'dan sıcak denizlere açılmayı hedefleyen Çarlık Rusya'sının geniş Avrasya coğrafyasındaki emperyalist-sömürgeci yayılma ve hakimiyet yarışını tanımlar.

'Oyun' Bitanya İmparatorluğu'nun 1807 yılındaki Fransa-Rusya ittifakı ile Hindistan hakimiyetini tehlikede görmesiyle başlar. Napolyon'nun 1813 yılında Rusya'ya saldırması ve Rusya'nın İngiliz saflarına geçmesi bu tehlikeyi ancak kısa bir süre için geçiştirmişti. 'Napolyon tehlikesi'nın bertaraf edilmesinden hemen sonra Britanya İmparatorluğu olası bir Rus saldırısını önlemek için 'Afgan macerası'na girişti.

İngilizlerin 1838/42 ve 1878/81 yıllarında Afganistan'da ve Rusların 1904/05'de Japonya'ya yenilmeleri ile iki emperyalist güç arasında bir konsansüse ulaşıldı. Buna göre mevcut statüko - Rusya'nın Orta Asya ve İngilizlerin Hindistan hakimiyetleri - karşılıklı olarak garanti edildi. İki büyük emperyalist gücün bu şekilde anlaşmalarının başlıca sebepleri ise azami yayılma hatlarına ulaşmaları (ki bunun belirgin noktaları Afganistan ve Uzak Doğu'da mağlup olmalarıdır) ve Almanya İmparatorluğu ile her iki ülkeyi tehdit eden yeni bir emperyalist gücün sahneye çıkışıydı.

İngilizlerin akıllı ittifak siyasetleri neticesinde Rusya ve Fransa'yı kendi saflarına çekerek Birinci Dünya Harbi'nde (1914/18) Almanya'nın izole edilmesi sağlandı.

İngiltere ile Rusya arasında 1905 sonrasında olduğu gibi 'mevcut statüko üzerinde anlaşma' kesinlikle Great Game-Büyük Oyun'nun 'son bulduğu' manasına gelmiyordu. Umumi güc kaybı-kaynak sıkıntısı, ortak düşman endişesi, işgal edilen alanların tahkim edilmesi, iç meseleler vs gibi faktörler belli bir noktada 'ateşkes'i mecburi kılar. Great Game-Büyük Oyun böylece 'statik' bir hal almış olur. Birinci ve İkinci Dünya Harbleri arası (1918/39) veya Soğuk Savaş devrinde (1945/90) olduğu gibi, çatışma yoğunluğu düşürülür. Emperyalist güclerden birinin veya belli bir ittifak blokunun aktif zorlaması ile bu konsansüs çatlak verir ve Great Game-Büyük Oyun 'aniden ve beklenmedik' bir dinamizme kavuşur; 'iskambil yeniden dağıtılır'.

Great Game-Büyük Oyun'un 'ana motivasyonu'nu belirlemek ise oldukça güçtür. Herkesce belirgin olan özellikle askeri saldırganlıklar ve tehditlerdir (ve bunların neticesinde umumi bir güvensizlik ortamı). Bu noktada 'vasıta sistem' ile 'asıl sistematik' bir biriyle karıştırılır veya birincisi ikincisini ört bas eder.


Büyük Oyun'un ideolojik temelleri

Modern öncesi emperyal yapılanmalar (mesela Roma, Çin, Osmanlı imparatorlukları) ile kıyaslandığında, modern jeopolitik yayılmacılığın çok daha kısa aralar ile büyük çatışmalara yol açtığı gözlenebilir. Modern öncesi çağlarda 500-1000 yıl süren hakimiyetler veya dengeler artık ancak 25-50 yıl kadar muhafaza edilebiliyor. Bunun sebebini sirf teknolojik farklılıkta aramak yanlış olur. Elbette 'oyunun' teknolojik boyutları çok büyük bir değişime uğramıştır. Ve elbette hadiselerin (en azından sübjektif olarak) hızlanmasında bu faktörün önemi inkar edilemez. Bu bağlamda doğru anlaşılamsı gereken husus teknolojinin 'foksiyonu' ve bunun belirleyen ideolojik çıkış noktalarıdır (ideoloji-teknoloji korelasyonu).

19. Yüzyılı başlarından itibaren art arda gelen - Batı kökenli - 'teknoloji devrimleri', belli bir dünya görüşünün-yaşam tarzının hem neticeleridir hem de 'motivasyon kaynağı'dır. Batı toplumlarını (ve Batı yaşam tarzının ulaştığı her yeri) birer 'üretim-tüketim cehennemi'ne dönüştüren temeller bu merkezi noktada aranmalı.

'İlerleme' başlığı altında temelden (topyekun insanlık için) müsbet bir gelişme olarak takdim edilen bu dünya görüşü-yaşam tarzı bizzat Batı'da - çok farklı ve hatta birbirine doğrudan zıt kutuplar halinde - tepkilere vesile olmasına rağmen, günümüze kadar 'sınırsız ilerleme'ye devam etmiştir.

Bu 'sınırsız ilerleme konsepti' dahilinde siyasi, ekonomik, sosyal ve hatta biyolojik sınırların sürekli ve gittikçe daha kısa aralarla aşılması bu yaşam tarzı için bir ölüm-kalım meselesidir. Yalnız, aşılan her sınırın beraberinde getirdiği-dayattığı problemlerin - irrasyonel bir şekilde - inkar edilmesi 'nihai sonu' işaretlemektedir.

Büyük devresi 400-500 yıl öncesine dayanan ve 'final devresi'ni son 150 yıl içinde takipedebileceğimiz bu 'Dünya düzeni' bir tarihi kırılma noktasına dayanmıştır.

Bu açıdan mevcut küresel siyasi konjonktürde 'büyük oynayan' hiç bir devletin veya ittifak blokunun (çok kısa vadeli birtakım avantajlar ötesinde) artık kazanacağı bir şey yoktur . Bu 'oyun'da - mesela Çin ve ABD gibi - birbirlerine 'temelden zıt' olarak gösterilen 'büyük oyuncular'ın bile aynı 'temel içgüdü' üzerinden hareket ettiklerini iyi kavramak gerekir.

Küresel çapta gelişen (güncel) siyasi çekişmeler bu perspektifden okunmalı.

(devam edecek)

Algabal